20 Şubat 2009 Cuma

Arzu Yanardağ: Cezbeden tehlike (temptation of danger)




Fotoğraflar -(Photos by): Mehmet TURGUT
NOT: Fotoğrafların izinsiz kullanımı yasaktır!

P.S: It's forbidden to use images without permission.

Saçlarını kırmızıya boyattıktan sonra kendini Mehmet Turgut'un objektifine emanet eden Arzu Yanardağ'ın içinden tehlikeli ama bir o kadar da çekici bir karakter çıktı. "Korku filminde oynasaydım böyle bir karakter olurdum" diyen Yanardağ, piyasadan çekildiğini söyleyenlere "Hala varım, aktif olarak çalışıyorum" diyor.

After the hairdresser, Arzu Yanardag went to the Mehmet Turgut's studio. Only after few mimutes talk, they get this scary character out of her. She is attractive and so dangerous at the same time.



Mehmet Turgut ile nasıl bir araya geldiniz?
2008 Kasım’ında bir moda çekimi yapmaya karar verdim ve bunun prodüksiyonunu ve moda editörlüğünü yaptım. O zamanlar Mehmet’in (Turgut) fotoğrafları dikkatimi çekiyordu ve onunla çalışmak istedim, o da fikrimi beğenince birlikte iyi bir iş çıkardık. Ben kamera arkasında çalıştım o gün ama Mehmet ile anlaşıp bir gün bir şeyler çekelim dedik.

Bu çekim fikri nasıl oldu?
Geçtiğimiz günlerde ben saçımı kırmızıya boyattım ve direkt Mehmet’e gittim. Mehmet de nasıl bir şey çekmek istediğini anlattı ona göre kıyafet götürdüm yanımda. Tek yaptığım hata çok pahalı bir ayakkabı götürmüştüm o kan oldu.

Ayakkabılar görünmüyor gerçi ama...
Evet sonra zaten ayakkabıları çıkarıp terlikle bitirdim çekimi.

Biraz mazoşist ve fetiş gibi görünen bu kareleri çekmenizdeki amaç neydi?
O fotoğraflar canlandırmak istediğim karakterlerden birinin fotoğrafları. Tim burton’ın son filmi olan “Sweeney Todd: Fleet Sokağının Şeytan Berberi”nde var olan bir karakterden yola çıkarak bu sonuca ulaştık. Zaten Mehmet’in fotoğrafları artık az çok tanınıyor. Onun objektifinin karşısında olmak beni çok mutlu etti. Sonuçta ben oyunculuk yapıyorum içimde iyiyi de kötüyü de barındırıyorum. Hatta bence oyunculuk yapan yapmayan herkes bunu barındırıyor. Bu çekimler sayesinde benim içimde olan bu karakter açığa çıktı. Daha önce bir korku filminde de rol alsaydım böyle bir karakter ortaya çıkabilirdi ama bunu Mehmet Ortaya çıkardı.

Ortaya çıkan nasıl bir karakter?
Tehlikeli bir karakter ama aynı zamanda çok çekici bir karakter. Aşk da böyle bir şeydir ya... Biraz tehlikeli bulduğun sana güven vermeyen insanların peşinden gidersin. Toplum normlarına uygun bir yaşam sürsen de, kenarda köşede bastırılmış duyguların mutlaka vardır. Yasak olan şeyler daha çekici gelir. Bunun gibi...

Son zamanlarda sizin için “piyasadan çekildi” gibi laflar var ne diyorsunuz bu sözlere?
17 yaşında modellik, 19’umda da oyunculuk yapmaya başladım. Şu anda 31 yaşındayım ve uzun yıllardır bu piyasanın içerisindeyim. Şu anda ortalıkta olmadığım için, ekranlarda çok olmadığım için bir televizyon dizisinde rol almadığım için insanlar benim piyasadan elimi eteğimi çektiğimi, evimin kadını olduğunu, bundan sonra hiç bir projede yer almayacağıma dair; çeşitli, fantastik boyutlara varan düşüncelere sahipler. Hatta bana ulaşamayan bazı menajer vari insanlar “artık çalışmıyor” gibi piyasada söylentiler çıkarmış durumda. Hayır ben varım. Kamera önünde çalışmasam da, yaptığım projelerle, bir şekilde varım. Aktif bir kadınım, evde oturup çocuk bakan bir moda girmedim. Sadece iyi olan, sağlam olan projelerde yer almayı tercih ediyorum. Bu fotoğraf çekiminde olduğu gibi. Sinema ya da dizi filmlerinde rol almıyor olmam bana teklif gelmediğinden değil. Şu anda gösterimde olan ve “iyi ki gitmemişim, iyi ki kabul etmemişim” dediğim çok proje var. Artık daha ince eleyip sık dokuyorum...

En son kızınla bir defileye katıldınız ve para aldığınız ileri sürüldü...
Ben kızımı para kazanmak için araç olarak kullanmıyorum. Bu bana çok vahşice bir düşünce gibi geliyor hatta ben dizi ve filmlerin setlerinde uzun saatler boyunca çalıştırılan çocuklara da karşıyım. Çocuğumun üzerinden prim yapmak ya da onun üzerinden para kazanmak aklımın ucundan bile geçmez. Benim bundan sonraki tek derdim, çocuğuma iyi bir hayat sağlamak için para kazanmak ama bunu da onunla beraber değil bireysel olarak yapmak. Ben zaten para kazanıyorum yani para kazanmak için Alara’ya ihtiyacım yok. Amacım ona güzel bir hayat sağlamak, onu araç olarak kullanmayı asla düşünmem. O defile çok güzel bir projeydi, sonuçta Türkiye Engelliler Vakfı yararına yapılan defile de konuk manken olarak yer aldık. Buradan bir gelir elde etmedik, sadece proje ses getirsin diye anne kız aynı kıyafeti giyerek podyuma çıktık. Hatta bu işi yaptıktan sonra bana Anne-Çocuk fuarlarından teklifler gelmeye başladı. Fakat eğer ben bunlara Alara ile birlikte gideceksem bir sosyal sorumluluk projesi kapsamında olmasını isterim. Mesela destek verdiğim “Güneşe Hasret Çocuklar” kampanyası var. Bu kampanya, anneleriyle birlikte hapishaneye mahkum olan 0-6 yaş arası çocuklara yönelik bir kampanya. Şimdi eğer biz Alara ile birlikte böyle bir fuara gideceksek, Alara orada iki saat geçirecek ve eğlenecekse bunun ucunda başka çocukların mutlu olması gerek diye düşünüyorum.

Alara bu fotoğraflara ne dedi?
Bir iki tanesini gördü kanlı olanlardan ve “bu ne” dedi. Ben de gerçeği söyleyip Vişne şurubu dedim.

Kendinize örnek aldığınız bir oyuncu var mı?
Ben kendime örnek aldığım demeyeceğim ama insanlara örnek verdiğim çok önemli bir insan var yeryüzünde Angelina Jolie. Zamanında çok aykırı bir yaşam sürmüş, tüm vücudunu dövmelerle kaplatmış, kocasının kanını boynunda taşımış, Oscar törenine geldiğinde “Biraz önce arabada seviştik ” diye açıklamalar yapmış, hatta biseksüel ilişkiler yaşamış çok aykırı çok farklı ama çok iyi bir oyuncu olan kadın. Tomb Rider filmi için Kamboçya’ya gittiğinde bir aydınlanma yaşayıp oradan bir çocuk evlat edinmesinin ardından şimdi bir sürü çocuğu var. Tüm bunları yaşamış biri olarak oradaki insanlar onun tüm bu değişimlerini kaldırıp, Birleşmiş Milletler İyi Niyet Elçisi olmasına bile büyük bir saygı duyarken Türkiye’de bir insanın değişim yaşayabileceğini kaldıramıyorlar. Çünkü bizde herkes doktor, herkes eleştirmen, herkes avukat, herkes herşeyi biliyor... Özellikle bilmedikleri konularda yorum yapmaktan ve brif vermekten çok hoşlanıyorlar.

Siz bu örneği verince aklıma porno kaseti çıktığı halde şu anda toplumda saygı gören hanım efendi ve beyefendiler aklıma geldi. Böyle şeyler de oluyor aslında...
Herkesin porno kaseti çıkabilir piyasaya. Bu o kişinin ayıbı ya da çok büyük bir olay değil. Sonuçta bu insanlar porno film çevirmediler, birisi çok afedersiniz ama büyük bir puştluk yaparak onun seks görüntülerini gizli kameraya kaydedip piyasaya sürebilir. Bunu yaşayan insanların ahlaksız olduğu, ya da bunu yaşamayıp evlenen insanların çok ahlaklı bir hayat sürdüğünü kimse bilemez. Bana hala “sanat için soyunanlar hakkında ne düşünüyorsun” diyorlar. Türk sineması adına hala bunun konuşuluyor olması çok kötü. Mesela Nuri bilge Ceylan’ın “üç Maymun” filminde Hatice Aslan ile Yavuz Bingöl’ün o çok konuşulan sahnesini izlediğimde, çok cesur bulmamın yanı sıra o kadar iyi oynamışlar ki çok başarılı buldum. Sonuçta o sahneleri izlerken “aa bu kadın memelerini gösterdi, çok ahlaksız bir kadın” mı diyorsun? Ama bunu diyen çok fazla sayıda insan var. Sonuç olarak kamera önünde öpüşmüyor, hiç bir yerini göstermiyor ama normal hayatına baktığında o kadın evli bir adamı karısından ayırıyor.

Burada evlilik müessesesi de tartışılır bence, sizin evliliğe bakışınız nedir?
Ben hala hangi sosyal statüde olursa olsun kadının bir şekilde korunmaya ihtiyacı olduğunun farkındayım. Dul, bekar, yalnız bir kadın olduğunda hatta dul olmak ekstra, toplumun size bakışı öyle bir değişiyor ki... Benim bir tane telefon sapığım vardı bu konuda toplumun dul kadına bakışının çok iyi bir göstergesi olarak örnek veriyorum. Bu telefon sapığı 5 yıl boyunca devamlı mesaj atar, abuk sabuk saatlerde rahatsız ederdi.

Arzu Yanardağ ile konuştuğunu biliyor muydu?
Evet.

Nerden biliyordu?
Onu bilmiyorum, ama sonuçta bir televizyon programına giderken bile bizi almaya gelen ulaştırma görevlilerine numaramız veriliyor.

Kim olduğunu öğrendiniz mi?
Evet öğrendik sonra.

Yakın çevrenizden biri mi?
Yok değil. Bizimle hiç alakası olmayan biri çıktı. Bulmuş numaramı rahatsız ediyordu. Ne zaman ki benim evlilik haberlerim çıktı mesajlar kesildi. Sonuç olarak toplum ahlakına saygılı bir sapıktı. Sonra boşanma haberlerim çıkınca tekrar başladı.

Nasıl bir yerde büyüdünüz?
Ben anneannenin büyüttüğü çocuklardanım. Annem ve babam çalışıyordu. Anaokuluna gitmeyi reddedince onların yanına postalandım ve altı yaşıma kadar beni onlar büyüttü.

Onlar nasıl insanlardı?
Çok tonton insanlardı, çok özlüyorum onları çünkü on yıl öncesine kadar bir sorunum olduğunda İstanbul’da kaçıp onların yanına sığınıyordum. İzmit’te oturuyorlardı onlar... Bu sayede çiçek, böcek, toprak doğa ile iç içe büyüdüm... İstanbul’da eğitim hayatımın en keyifli dönemi ilkokul oldu. Çünkü 6 yaşında başladığım ilkokulda birinci sınıfı atlayıp ikinci sınıftan başladım.

Nasıl oldu bu atlama?
Ablam var benim ve benden iki yaş büyük. O normal olarak benden daha önce başladı okula. Ben onu ödev yaparken falan gözlemleyip okuma yazmayı sökmüşüm. Birinci sınıfın ilk ayında Selma öğretmenim, fark etti bu durumu ve beni bir sınava sokup üst sınıfa aldı. Annem babam, anneannem, dedem ve Selma öğretmenim derim hep. Selma öğretmenimin hayatımdaki yeri çok büyüktür. Hala öğretmenler gününde ziyaret ederim hatta düğünüme gelen tek öğretmenimdir. Benim karakterimin sağlam olmasında ve güçlü bir insan olmamda bu insanların çok büyük emeği var.

Aile hayatınız ve çocukluğun nasıldı?
Böyle mutlu aile filmlerindeki gibi değildi bizim aile. Mesela ben çok fazla spor yapamadım, gözlerim bozuk olduğu için. Gözlüklerimi çıkarttığımda net göremezdim ama çok okudum ben, çok şiir okudum. Hatta www.arzuyanardag.com.tr sitemdeki yaşam öyküme de “Kalabalığa ilk hitap edişim Bakırköy İlkokulu’nun bahçesinde kalabalığa şiir okuyarak oldu” yazdım.

Çocuk işçi çalıştırmaya karşısınız ama sizde çocuk denecek bir yaşta 17 yaşında modelliğe başladınız, bu süreç nasıl gelişti?
Ortaokul ve liseden sonra çalışmak istedim. Zaten meslek lisesi Hazır Giyim bölümünden mezun oldum. Üniversite sınavına girip bitirdiğim bölümün yüksek okulunu kazandım ama gitmek istemedim.

Neden gitmediniz?
Çünkü bir an önce çalışıp para kazanmak istedim. Sonuçta orta halli bir ailenin kızıyım, çok fazla oyuncağım ya da çok sosyal hayatım olmadı benim. Çok acındırmak gibi olmasın ama hiç Barbie bebeğim olmadı.

Sizinki yine iyiymiş, benim Barbie bebeğim vardı ama çeyizime sakladılar...
Evet hiç olmaması daha iyi olabiliyormuş (gülüyoruz).

Neyse konumuza dönecek olursak...
Lise 2’ye giderken staj yapmaya başladım. Stajyer ücreti olarak bir maaş ödüyorlardı bana ve bu çok hoşuma gitti. Annemlerden harçlık almayı kesmek, kendi kazandığım para ile kendi istediklerimi almak çok hoşuma gitti. Büyümüş gibi hissettim. Okul bitince de bir jean mağazasında tezgahtarlık yapmaya başladım. Bu mağazanın müdürü bir mankenlik ajansına kayıtlıymış beni de alıp buraya kaydetti ve dört senelik bir sözleşme yaptılar benimle. Fakat benim asıl modellik yaşantım Başak Gürsoy ajansa geçmemle oldu. 18 yaşından küçük olduğum gerekçesiyle ilk sözleşme geçerli olmadı ve Başak Gürsoy’la çalışmaya başladım. Çok iyi fotoğrafçılarla çalıştım, çok iyi reklam filmlerinde, defilelerde yer aldım. Ajansım beni destekledi bu yüzden harcanmadım.

Bırakma kararını neye göre aldınız?
Bu zamanla gelişen bir şey. Ben 17 yaşında modellik yapmaya başladım, son senelerde yapmasam da modellik birikim olarak bende olan bir şey. Ben şimdi bir dergide modellik yapmaktansa moda editörlüğü yapmayı tercih ediyorum. Modelliği bıraktım evet ama öyle bir proje gelir ki yine yaparım.

Hayatınızın en önemli insanları arasında yer alan dedeniz ve anneanneniz hayatta mı?
Hayır, değiller.

Ne zaman kaybettiniz onları?
Tam tarihini bilmiyorum. Siliyorum kafamdan.

Neden?
Böylece onları hep var oldukları gibi hatırlamak istiyorum. Çünkü tarihi bildiğiniz zaman onların yok olduklarını kabul etmiş gibi oluyorsunuz. Ben bunu istemiyorum.

Ölüm garip bir olay...
Evet hem de çocuk sahibi olunca daha da garipleşiyor...

Nasıl yani?
Çocuk sahibi olmak çok güzel, çok hoş ama bir suçluluk duygusu oluşuyor. Dünyaya, gazetelere, televizyonlara bakıyorsun ve güzel olan şeyler o kadar az ki. En basitinden küresel ısınma sonucu buzullar eriyor, bir sürü felaket senaryoları var. Böyle bir dünyaya çocuk getirdim diye düşünmeye başlıyorsunuz. Fakat dünyaya çocuk getirirken ki en büyük savunmam “belki de bu dünyayı bu halinden kurtaracak çocuk benimkidir” oldu.

Neden ismini Alara koydunuz?
Aslında ben başka bir isim düşünüyordum ama aile meclisinden geçmedi.

Az önce küresel ısınma dediniz, 2012 dünyanın sonu konusunda ne düşünüyorsunuz?
Ben bu konuyla ilgili yıllar önce bir konferansa katıldım Maya Takvimiyle ilgili. Ben de o zaman Alara’ya hamileydim. O kitap çok ilgilimi çekmişti hatta Alara’ya “Maya” ismini koymayı düşünmüştüm. Ben dünyanın sonundan kasıt olarak bir aydınlanma çağının başlayacağını, bu kapitalist sistemin yok olacağına ve artık farklı değerlerin ortaya çıkacağına inanıyorum. Bilgisayar Oyunlarda olduğu gibi bir seviye atlanacağını düşünüyorum. Bu olurken de toplu ölümler olabilir. 2012’yi görüp görmeyeceğimiz belli değil sonuçta ama önemli olan bu anı yaşamak ve iyi değerlendirmek.

Hiç yorum yok: